Ağıtlar ve Anıtlar: Viyana
Zaman nasıl bir devinim içinde. 1986 batıya yönelik ilk en uzun seyahat. Bu seyahate trenle çıkıyorum. Sirkeci tren garından yola çıktığımda içimde tarifsiz bir heyecan. Trenle Almanya’ya kadar gideceğim. Yol güzergahımda Bulgaristan, Yugoslavya ve Avusturya bulunuyor. Peron, dostlarını Avusturya ve Almanya’ya yolcu edeceklerle dolu. Benim artımdan ne mendil nede bir kol sallanacak.
Topkapı Sarayı ile aramızda sadece Gülhane parkı var. Avrupa treninde gurbetçiler ağırlıktaydı. Kompartımanda üç kışıyız. Almanya son durağım. Heyecanımın tek tanığı kopartmanın köşeleri. Diğer yol arkadaşları başlarını pencereden dışarı uzatıp uğurlamaya gelenlerle veda konuşmaları yapıyorlar. Yıllar önce birçok Almancı(Almanya’ya çalışmaya gidenler kısaca böyle denirdi) bu gardan trenlere binerek gurbete çıkmıştı. Diğer yollar kara ve hava yoluydu. Kara yolu o zamanlar uzun ve hava yoluysa pahalıydı. Babam da bir Almancıydı. Ama onun serüveni farklı gelişmiş. Bu seyahatin benim için birçok anlamı vardı. Birçok Avrupa ülkesinden geçecek ve seyahat uzun olduğu için benden önce gidenlerin yolunu takip edecektim.

1558-1806 arasında Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu ve 1806-1918 arasında da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na başkentlik yapan Viyana bugün Avusturya’ya başkentlik yapmaktadır. Viyana, bizim için sadece Avusturya’nın başkenti değildi. Tarih kitaplarımızda yer alma biçimi itibariyle genetik kodlarımıza da işlemişti. Asırlarca rüyalanılan bir ad olmuştu. Tarihe ait kurduğumuz her cümlenin içinde yer almış. XX. yüzyılın başlangıcıyla şöhretini kaybetmiş ve eskimişti. Kehkeşanlara kaçmış geçmiş günlerini anmaya başlamış. Başka bir deyişle ihtişamlı günlerin solgun fotoğrafıydı. Tarihin ana ırmaklarının büyük şehirlerin vadisinde aktığını yok saymakta mümkün değil.
Kadim şehirler insanın serüveni gibi, akışın yer değiştirdiği veya yükseldiği yerlerde zaman ve tarihle ilişkilerini yeniden oluşturmak için mücadele ederler. Bu kaosların, altüst oluşların yeni bileşimlerle yüklü olduğu bir geçiş dönemidir. Bu anda onlara yakın olmak felaket anlarında bir dostun yanında olmak gibidir. Sadece tarihe yakından tanıklık etmek değildir. Viyana ile böyle bir ilişki kurmak mümkün mü?
Bir düdük sesi duyulur ve tren çalışmaya başlar. Perondakiler bir adım geri çekilir. Tren raylar üzerinde ağır bir tempoda hareket eder. Gözden kayboluncaya kadar el sallamaya devam edilir. Nice buluşmalara ve de nice ayrılıklara neden olmuştu trenler ve garlar. Türkülere, şarkılara, öykülere ve romanlara konu olmuştu. Ayrılıklarda kara tren olarak atlandırıldı. Kara tiren gelmez ola/sevdiğimi bilmez ola veya kara tren gecikir/ belki de hiç gelmez… gibi. Kadım şehirler tren garları gibidir.
İstanbul ile Viyana arasında tarihi serüven olarak büyük benzerlik bulunmaktadır. Sonuçta kimin kazanıp ve kimin kaybettiğine tarih karar verecek. İstanbul tarafından iki kez kuşatılmasına rağmen alınamamış ve çöken iki imparatorluğun başkentleri olarak kayıtlara geçmişlerdir.
Tren önce Bulgaristan Sofya topraklarını kat ediyor ardından Yugoslavya Belgrad. Oradan geçerek Avusturya Viyana kapılarına dayanıyor. Seyahatim sonbahar mevsimine rastlamıştı. Olağanüstü bir manzara arzediyordu dağlar, vadiler ve ovalar. Tren yolculuğunu geçmişin atlılarına benzetirim.
Bir gece yarısı Viyana’da uluslararası tren garında durduk. Diğer seyahatlerimde bir kez karayolundan gelmiştim Viyana’ya. Bosna savaşı esnasında Lubljana’da uçağı kaçırmıştım. Belirli bir zamanda Ankara’da olmam gerektiği için Viyana’daki dostları, bizi almaları için Lubljana’ya davet etmiştik. Bir gece yarısı Abdullah Gürsel ve Mehmet Küpeli benimle birlikte Nezir Dinler’i alarak sabaha doğru Viyana’ya ulaştırmışlardı. (Bu ayrıca bir yazı konusu olmalı.) 1993 yılının Ocak ayında Viyana’ya bir konferans için davet edildim. İkametgahım I. Viyana’daydı. Kanuni Sultan Süleyman’ın ve Merzifonlu Karamustafa Paşa’nın ulaşamadığı Viyana’daydım. Bir konferans için gelmiştim. Konferansın konusu, Yugoslav Halk Ordusu desteğinde Sırp paramiliter güçlerin Bosna’yı işgalleri ve vahşice katliam yapmaları üzerineydi. Tarih tekerrür mü ediyordu bilinmez ama kesin olan bir şey Bosna’yı 1876-77 Osmanlı-Rus harbi sonucu 1878 Berlin Antlaşmasıyla Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yönetimine bıraktık. 1908’de de İttihat Terakki darbesiyle ortaya çıkan durumdan istifadeyle ilhak edildi. 1878’den 1915’e kadar Bosna toprakları Avusturyalılarda kalmıştı. Şimdi de Bosna’daki sorundan dolayı Viyana’ya geldim. Osmanlı tahtında iki Süleyman sultan olabilmişti. I. Sultan Süleyman Kanuni, Viyana kapılarına dayanmış. II. Süleyman bu amaç uğrunda önemli savaşlar vermiş ve orduyu Macaristan üzerine gönderirken vefat etmişti. Rumeli sorunundan dolayı Viyana’da oluşum beni III. Süleyman yapıyordu. Daha sonraları birçok kez Viyana’ya geldim. Bir parlamenter olarak da. Viyana Orta Avrupa’da yer almasına rağmen batının en doğu ucudur.
Yitik bir İmparatorluğun solgun fotoğrafı olsa da Viyana genetik kodlarıma işlemiştir. Benim için çok önemlidir ve benden sonra tüm neslimin kodlarına da gececektir. Viyana, Almanca Wien, Çekçe Viden ve Macarca Becs olarak adlandırılmakta. Ülkenin kuzeydoğusunda Tuna nehrinin kıyısında yer alır. İmparatorluklar başkenti Viyana bugün mimarisinin yanı sıra kültür ve müzik şehri olarak anılmakta. Mimaride Gotik ve Barok anlayışlar hakimdir. Şehrin merkezinde yer alan Stephansdom (St. Stephan Katedrali) Avrupa’daki en ünlü Gotik yapılarından biridir. Diğer önemli Gotik yapıları ise Gestade Kilisesi ve Fratres Minores Kilisesi’dir. Viyana daha çok Barok yapılarıyla tanınır. St. Peter Kilisesi Kapucin Kilisesi ve Universite Kilisesi, Harach ve Kinsky sarayları ile Eugene de Savoie-Carignan sarayı da Barok üslüptaki önemli yapılardandır. Şehirde öteki önemli yapılar arasında Gotik Canlandırmacılık ve Ronesans üsluplarından izler taşıyan Belediye Binası, Burgtheater, Adalet Sarayı ve Parlamento binası sayılabilir.
Viyana, müzikle diğer dünya başkentlerinden ayrılır. Özellikle Klasik Müzik belkide ruhunu sadece Viyana’da bulur. Haydn, Mozart, Beethoven, Schubert, Brahms, Johann Strauss, Mahler, Arnold Schoenberg gibi birçok müzisyen Viyana’da yaşamış ve çalışmalarını burada sürdürmüştür. Tirol halk danslarına dayanan vals 1820’lerde Viyana’da ortaya çıkmıştır. Viyana’da Viyana Filarmoni Orkestrası olmak üzere dünyaca ünlü birçok senfoni orkestrası ve Gustav Mahler, Richard Strauss, Wilhelm Furtwängler, Karl Böhm und Herbert von Karajan gibi ünlü isimlere, bestecilere orkestra seflere ev sahipliği yapıyor.
Viyana aynı zamanda bir felsefi ekoldür. Birçok felsefeci ve felsefi kurum burada bulunmaktadır. Başta Viyana Çevresi ve ona bağlı birçok akıma ait kurumlar buradadır. Bunlar Mantıksal Olguculuk, Mantıksal Deneycilik, Bilimsel Deneycilik, Yeni Olguculuk ya da Bilimlerin Birliği gibi değişik adlarla anılmıştır. Grubun kurucusu ve önderi bilgi ve bilim felsefecisi Moritz Schlick’dir. Üyeleri arasında Gustav Bergmann, Rudolf Carnap, Herbert Feigel, Philipp Frank, Kurt Gödel, Otto Neurath ve Friedrich Waismann sayılabilir. Deneysel Felsefe Derneği’nin üyeleri arasında da Carl Hempel ve Hans Reichenbach bulunuyordu. II. Dünya savaşı Viyana Çevresine baskıları artırdı ve dernek kapatıldı, üyeleri başta ABD ve İngiltere’ye kaçtı.
Viyana Ring şehridir. Ring, şehir merkezini çepeçevre kuşatır. Opera binasının üzerindeki sokakta ilerlemeye başladığınızda Viyana’nın en işlek caddesi Kärntner Strasse ile tanışıyorsunuz. Yanyana kafeler, gösterişli lüks mağazalar,sokak eğlenceleri sizi hem mutluluğun hem de alışveriş keyfinin doruklarına taşıyor. En iyi bilinen kesimi Kartnerring adını alır. Kartnerring ile Schubertring ‘in kesişme noktasından ya da az gerideki Schwedenplatz’dan yürümeye başlayıp, eski Viyana’nın Ortaçağ döneminin sokaklarını enlemesine boylamasına, her açıdan geçip Schwedenplatz’a kadar yürümek, Viyana’yı hissetmek için mükemmel bir fırsattır. Mozart çikolataları, Gustav Klimt ve Viyana porselenleri iyi bir ticari malzemedir. Kafeler, Alışveriş merkezleri, caddeleriyle ziyaretçilere zaman geçirtmek için önemli mekanlar sunar. Viyana’da her şey klasik müzik, opera, tiyatro, kahve, çikolata ve şnitzel üzerine kuruludur.
Parlamenter olarak her Viyana’ya gelişimde Teodor Herzl meydanına yakın bir otelde kaldım eski şehrin merkezine hep bir adım mesafedeydim.
Viyana imparatorluk albümünün solgun fotoğrafı olsa bile yinede benim şehrimdir. O genetik yapıma işlemiştir.
Süleyman Gündüz