ÜST
Image Alt

Seyir Defteri Turizm

Kahire: Nil ve Çöl, Firavunlar ve Peygamberler Şehri

Nehir şehirlerine hep hayranlık duydum. Bazı şehirleri keşfetmek için, uzun bir zaman harcamamı ve emek vermemi gerektiriyor. Keşfettiğimde de ayrılmaz bir bütünlük oluşturuyorum. Neden bu kadar gecikti vuslat. Kaç kez bu şehre teğet geçtiğimi bilmiyorum. İki kez hava alanından döndüm. Bir kez Afrika’ya giderken yukarıdan temaşa ettim. En kısa zamanda bu şehri teslim alacağıma veya bu şehre teslim olacağıma karar vermiştim.

Her vuslat bir kaderdir. Karar sizlere ait olmaz, göklerden gelir. O, ol deyince olur.

Umm el-dünya’ya kavuşmam böyle bir öyküdür. Umm el-dünya, Mısırlıların ifadesiyle; “dünyanın anası”; abartılmış bir tanımlama değildir. Ne vardır acaba yeryüzünde buradan neşet etmesin yani doğmasın. Kent, sanat, yazı, mabet, ilahlık iddiası, aşk, nefret, zülüm, adalet, merhamet ve güzellik veya şöyle mi söylemeli: sayılamayan nice özellik.

Havaalanına indiğiniz andan itibaren her soluk alış verişinizde şehir yavaş yavaş kanınıza girer. Gümrük duvarlarını aştığınız andan itibaren başınız dönmeye başlar. Çölün tozuna karışıp şehrin her alanına çökmek için sabırsızlanırsınız.

Yeryüzünde kadimlik sıralamasında ilklerden olduğu ile ilgili bir tartışma yoktur sanırım. Antik Yunan kentleriyle kıyas edilir. Dünya’nın hangi kadim şehrinde Kahire’den bir iz yok. Havaalanından şehre girdiğinizde İlk adımınız Güneş Şehri yani Heliopolis’dır. Ortasında Dikilitaş veya Obelisk’le Heliopolis. İşte kadimlik yarışı burada başlar Antik Yunan mı? Mısır uygarlığı mı? Heliopolis’i, araştırdığınızda Nil’in bereketinden yararlanmak için deltasının üzerinde kurulan bir koloni olduğunu anlarsınız. Kadim Mısır medeniyetinin içine kurnazca yerleştirilmiş bir yer. Sanki buradaki uygarlık ta kendisinden başladığı duygusunu uyandırmakta. Oysa Firavun medeniyetinde burası Güneş Tanrısı Amon Ra’ya atanmıştı. Heliopolis, yalnızca bir ismin Helenleşmesi o kadar.

İlginç olansa bugün Heliopolis yanı Güneş şehri, şimdiki adıyla Yeni Mısır’ın (Masr al-gidıdah) caddeleri ve sokaklarına verilen adlar, Hz. Peygamberimizin arkadaşlarının adları.

Heliopolis bir yol ayrımıdır. Durup bir karar vermeniz gerekir Kahire’yi ya Nil’den veya şehir merkezinden başlayarak keşfedebilirsiniz. Heliopolis’ten sola dönerseniz geniş bir yay çizerek merkeze ulaşırsınız. Nil’le buluşmanız ertelenmiştir. İçinizde, Nil’le ne zaman karşılaşacağım duygusu gelişebilir.

Ben Nil nehrinin doğuş yerlerini ve bütünleşip tek Nil haline dönüştüğü yerleri görmüştüm. Mavi ve Beyaz Nil Hartum’da birleşir tek Nil’e dönüşür. Nil, Afrika’nın can damarı olarak anılmaktadır. Ama o daha çok Mısır için olmazsa olmazdır. Kahire onsuz düşünülemez. Onu keşfetmek için ayrı bir emek gerekir.

Şehir merkezine doğru yol alırken geçen zamanı düşündüm. Kaç kez bu şehre girme teşebbüsünde bulundum bilmiyorum. Ama aklımda kalan en önemlisi ise 11 Kasım 2004’de Filistin lideri Yasser Arafat’ın cenaze merasimine katılmak için geldiğimde havaalanında bir gün beklemek zorunda kaldığımdı.

Kaderin tecellisi. 2009’da da İsrail’in Gazze’ye saldırmasıyla başlayan süreçte bu şehre tekrar geldik. Bir gece vaktiydi. Otele yerleştik ve Filistin’e Gazze’ye gitmek üzere sabah erken şehri terk ettik. Süveyş kanalı üzerinden El Ariş’e ve oradan Refah sınır kapısına ulaştık. Oradan da Gazze’ye geçtik.

Böylece bu şehri keşfetmem başka bir zamana ertelenmişti sanki. Bu şehre ne zaman dâhil olacağım bir muammaya dönmüş veya bir maceraya. Gazze dönüşü, artık kısa olsa da bir zamanımız olacaktı. Gece Kahire’de kalacağız. Sabah kahvaltıdan sonra havaalanına gidip İstanbul’a döneceğiz.

Şehirde bir saatlik bir tur yapabilmem için erken kalkmalı ve kahvaltıdan fedakarlık yapmalıyım. Akşam geç saatte Zamalek’te bir otele yerleşiyoruz. Otel, Nil nehri üzerindeki Zamalek adasında. İlginç olansa otelin ismiydi: Ümmü Gülsüm oteli. Ümmü Gülsüm’ün burada yaşadığı ve bizim konakladığımız katta oturduğu söylendi. Odamıza çıkarken bindiğimiz asansörde ve katta fonda Ummü Gülsüm’ün o inanılmaz etkili sesi. Odaya yerleştikten sonra otelin altındaki kafeye indim. Gece yarısına kadar nargilemi içtim. Her yer kalabalık; parça bütünün habercisi. Kahire’nin 24 saat yaşayan bir şehir olduğuna karar vermek hiç zor olmasa gerek.

Bir söz var Kur’an Mekke’de nazil(indi) oldu, Kahire’de okundu ve İstanbul’da yazıldı diye. Onu doğrularcasına yüzlerce müezzinin aynı anda davudi bir sesle okuduğu ezanla uyandım. Nedense Mısır’a özgü Kur’an okuması nasıl olur diye düşünsem hep aklıma Abdussamed’i takılır. İşte yüzlerce camiden yüzlerce Abdussamed ezan okumaktaydı sanki.

Erken vakte keşfe çıkmak için dostum Prof. Dr. Harun Cansız’ı uyandırdım. Birlikte bir taksiye binip 2 saatlik bir zamanımızın var olduğunu söyledik. Bize hızlı bir şehir turu yaptırmasını söyledik. Kahire’de taksiler çok ucuz. Bir şehrin arabayla keşfedilemeyeceğini bilirim. Yapmak istediğim kara talihimi kırmak ve bir an olsa bile bu şehre ait olmaktı.

Kahire’ye yüksek bir yerden bakmak istediğimizi söyledik. Şoför bizleri Mukattam Tepeler’inin oluğu yere götürmek için yola çıktı. Taksiciye aşağıdan yukarıya doğru Mehmet Ali Paşa Camii’nin iyi görüldüğü bir yerde durmasını söyledik. Durduğu yerde hızla indik. Daha iyi bakış açısına sahip olmak için yanda açık duran bir kapıdan girip duvarın üzerine tırmanmandık. Aman Allah’ım burası Kahirelilerin sadece “Arafa”, yani mezarlık, yabancıların ise “Ölüler Şehri” diye isimlendirdiği alan. Memluk ve Kölemen dönemine ait mezarlıktır. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen bir hareketlilik var. Çocuk ağlamaları, bağrışmalar, köpek havlamaları, kısaca güne başlama gürültüsü.

Görüntü karşısında büyük bir şoka girersiniz. Topraktan fışkırmış, toprak renkli, binlerce mozole ve türbe görür; gizem ve ruhaniyeti hisseder, ürperirsiniz. Ölüler Şehri’nin duvarlarının üzerinden yukarıya baktığınızda. Her taraftan görülebilir bir tepeye inşa edilmiş ve Mısır’ın ünlü hıdivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa adına yapılmış cami ve Selahaddin Eyübi’nin Kahire Kalesini görürsünüz. Arkanıza mezarlığı aldığınızda karşınızda mezarlıktaki mimarinin benzeri camiler. Sultan Hasan camisi ve medresesi.

Zamanım burada bir anlık olsa da tükeniyor. Bu büyülü şehri keşfim hayatında hiç bal tatmamış bir adamın ağzına bir parmak bal çalmak gibi. Güneş benimle doğdu bu şehrin üzerine. Mukaddem tepelerinden aşağıya doğru benimle süzüldü. Zamalek’ten başlayan ve sabahın ilk ışıklarıyla ölüler şehrinde sonlanan bir keşif bu günlük.

2saat bir şehrin hafızasına kazınmak için yetersiz bir zaman. Ama şehrin sizin hafızanıza kazınması için uzun bir zaman. Artık Ölüler Şehri’nin duvarlarından dört bir yana dönüp bakarak söz veriyorum en kısa bir zamanda buradayım.

Çölün gizemli toz bulutu altında güneş şehri tam teslim almadan Ummü Gülsüm şarkılarıyla bu şehri bir kez daha terk ediyorum. Ama aşama kaydettiğimi düşünüyorum. Teğet geçiş, havaalanından geri dönüşlerden Heliopolis’ten girip geceyi Zamalek’te geçirdikten sonra, Ölüler Şehri’ne kadar yarım bir tur. Bu şehir ilk ziyarette teslim alınamaz. Ama ziyaret bir anlık dahi olsa ona teslim olunur.

Ne garip bir tesadüf, bu şehre tekrar dönüşüm Gazze saldırılarının yıl dönümüne rastlamakta. Nedense şehre bu kez gelirken zihnimde Peygamberlere ait öyküler canlanıyor. Hz. İbrahim bu şehre geldi, Hz. Musa ve Hz. Harun bu şehirde doğdu. Hz. Yusuf bu şehirde hapiste yattı ve yönetici oldu. Yusuf ve Züleyha aşkı bu şehirdedir. Kahire, Mekke, Medine ve Kudüs gibi bir ruhaniyettir, peygamberler şehridir. Kahire’nin bu konumunu pek hatırlayan bu durumu hatırlayan olmaz. Bu şehir Firavunlar ve onların eserleriyle anılmaktadır. Dolayısıyla tanrı iddiası ile ona karşı mücadele edenler arasındaki öyküler pek anlam ifade etmez.

Geri dönüşüm bir gece vakti değil bir gün ortası apansız. Nerede kalmıştım dercesine. Nerede terk etmişsem oradan başlama kararlılığındayım. Bu kez otele yerleşme yerine, daha yerli olmaya karar veriyoruz ve Mukattam’da “High diplomasi’de bir eve yerleşiyoruz. Ama karalıyım ne olursa olsun bıraktığım nokta Ölüler Şehri’nin duvarlarıydı ve oradan başlıyorum .

Hıdiv Mehmed Ali Paşa Camii’si Kahire’nin semasına dikilmiş Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği. Mukattam tepelerindeki Hıdiv Mehmed Ali Paşa Camii’sını dolaşmalısınız. Cami müze olarak kullanıldığı için günlük ibadete kapalı yalnızca mihrab kısmında küçük bir alanda namaz kılınabiliyor. Cemaati ziyaretçilerden oluşmuş durumda Süleymaniye veya Sultan Ahmed camilerinde içinize yayılan huzuru burada bulmanız zor. İç tezyinatı muhteşem. Konumundan dolayı bu caminin ruhu gasp edilmiş gibi. Caminin ön kısmındaki Selahattin Eyübi’nin inşa ettiği kalenin burçlarına oturur; şehri ayaklarınızın altına alırsınız. Şehre bakar ve şehri dinlersiniz. Ezan sesleri, korna gürültüsü , köpek havlamaları ve şehrin uğultusu birbirine karışır. Kahire’ye özgü bir senfoni.

İbn Tulun, El Hakim, El Ezher El Maridani, Seyyit Hüseyin, Seyyide ZeynepEl Aksungur, Sultan Kayıtbay, Sultan Hasan camileri ve medreseleri Memlük, Fatimi, Osmanlı mimarisine ait nice yapıları görürsünüz. Hava açık olduğunda ufka bakar; Keops, Kefren, Mikerinos, Piramitlerini ve arkaların düşen Sakkara Piramitlerini görebilirsiniz.

Firavun döneminden İslami döneme yolculuktan çıkıp; 20. yüzyılın modern Kahire’sini gezmek istiyorsanız. Zamalek adasına gelip Kahire kulesine çıkın. Buradan şehri 360 derece temaşa edebilirsiniz. Ama burası Mukattam tepeleri kadar keyif vermez.

Mısır ve Kahire denildiğinde, Etopya ve Uganda’dan iki kol halinde gelip Sudan’da birleşen Nil akla gelir. Nil nehri dünyanın en uzun nehridir. Mısır ve Kahire olmazsa Nil’in, Nil olmazsa Mısır ve Kahire’nin anlamı olmaz. Nil ayrı bir keşiftir. Nil nehrinin kenarlarında tropikal bitkilerin süslediği parklarda oturan veya kıyı boyunca el ele yürüyen onlarca çift görürsünüz. Bu size Kahire’de yaşanmış nice binyıllık aşkları hatırlatır.

Dünyada hiçbir nehir bu kadar gizemli olmamıştır. İslam öncesi dönemde Mısırlılar Nil taştığında Nil’e bir kadın kurban ederlerdi. Amr İbnül As Mısır valisi olduğunda Nil tekrar taşar ve halk eski inanışlarına geri dönmek ister. Bu durumu Amr İbn’ül As, Halife Hz. Ömer’e bildirir. Hz Ömer Nil’e hitaben bir mektup yazar. “Allah’ın kulu ve halifesi Ömer İbnü Hattab’dan Allah’ın arzı ve nehri Nil’e. Bir daha taşma”. Mektup Nil nehrinin kenarına gömülür ve Nil bir daha taşmaz. Kahire ve Nil bir çok kez tılsımlanmıştır.

Giza’ya modern ulaşım araçlarıyla gitmelisiniz. Erich von Däniken Tanrıların Arabaları kitabını hatırlayarak. Kahire’nin metrosunu keşfetmelisiniz. Giza’ya geldiğinizde aceleci davranmayın. Olduğunuz yerde durun ve insanlığın 5 bin yıllık serüvenini anlamaya çalışın. 950 milyon taş kütlesini Asuan’dan taşıyan yüz binlerce kölenin seslerini, efendilerin kırbaç şakırtılarını duymaya çalışın. Sfenks’le bakışarak insanlığın binlerce yıldır sırlarını çözmeye çalıştığı Keops, Kefren ve Mikerinos piramitlerinin eteklerine varın. Atlı veya develi turlara katılabilirsiniz. Gün batımı tarifsizdir.

Gece artık Kahire’nin her köşesinde ayrı bir imkan sunar. Mevlana’nın deyişiyle “neyi arıyorsan o sun sen”. Kahire’de ne aramaktaysan onu bulabilirsin. Geceleri Hard Rock caffelerden Arap müziğinin her türlüsünün dinlendiği nargile cafelere kadar her alan bir zenginlik sunar. Tahrir meydanından geçip Talat Harp caddesinde yürüyün Kahire’nin en ünlü pastanesine ulaşırsınız. Groppi pastanesinden içeri girer bir Türk kahvesi içebilirsiniz. Groppi Pastanesi ihtişamlı bir mekân. Kahire’yi ziyaret eden oryantalistlerin en çok tercih ettiği mekânlardan biriydi. Afrika ve Orta Doğu’ya ait nice planlar bu mekânda yapıldı kim bilir. Talat Harp meydanında yabancı kitap satan kitapevlerini bulabilirsiniz.

Gündüz veya Gece fark etmez. Han el-Halili’ye gitmelisiniz. Kapalı çarşının başlangıcını bulursunuz. Gece geç saatte tekstil ve hediyelik eşya dükkânları kapanır açık kalan mekânlar nargile kahvelerdir. Şüphesiz Han el-Halili’deki en ünlü mekân Fişavi’dir. Yer bulmada güçlük çekebilirsiniz. Nobel Edebiyat ödüllü Necip Mahfuz’un gittiği kahve restaurantta, yemeğinizi yiyebilir nargilenizi tüttürürken Arap müziğinden eski ve çağdaş parçalar dinleyebilirsiniz.

Han el-Halili’nin ön kısmında iki ruhani merkez vardır. 970’li yıllarda yapılan İslam dünyasının en meşhur medreselerinden ve ekollerinden El Ezher ile 1154’lü yıllarda yapılmış ve meydana da ismini veren Seyyidina Hüseyin Cami’si bulunmaktadır.

Mukattam tepesinden baktığınızda kaç imparatorluğun, kaç ulusun, kaç dinin buradan geçtiğini düşünürsünüz. Ufuktan başlarsınız Firavunlar dönemi Mısır Krallığı, Roma İmparatorluğu, Bizans Dönemi ve son olarak İslami dönem Hz. Ömer devrinde feth edildi. Emeviler, Tulon oğulları, Abbasiler, Fatimiler, Memluklular, Kölemenler, Osmanlılar ve yarı bağımsız Hıdivler dönemi. Her döneme ait yapılar yan yana veya katman katman.

Zaman sorununuz olmasa bile telaşa kapılır hiçbir vaktin size yetmeyeceği duygusu sizi kuşatır. Kahire tarifsiz bir duygudur onu anlamak için hiçbir zaman yetmez. Keşfim zor oldu ben sana aidim sende bana. Bu şehirle et ve tırnak gibiyiz artık.

Nil ve Çöl, Firavunlar ve Peygamberler şehri.

Kahire artık benim şehrimdir.

Süleyman Gündüz